27 Temmuz 2012

ARANJE

Aranje bana göre bir şarkının kremasıdır. Nasıl bir pasta krema ile tatlanıyorsa bir şarkı da güzel bir aranjeyle dinlemesi çok zevkli bir hale gelir. Bir şarkının söz yazarı ve bestecisi kadar aranjörü de ortaya çıkan şarkının uyumuna ahengine ve işleyişine yön verir. Kısacası şarkıyı derler toplar düzenler. Piyasada nam salmış iyi bir aranjörün hemen hemen iyi bir şarkı ücreti kadar ücret talep ettiği de bilinir. Hakkıdır, çünkü iyi bir aranjör şarkıyı ihya eder. İşlerinde titiz ve işlerine önem veren sanatçılar da mutlaka iyi bir aranjörle çalışmak ister. Şu an geldiğimiz noktada aranjörler çok daha ön plana çıktı. Belki değişen piyasa şartları belki şöhret ettikleri kadar şöhret olma istekleri, belki DJ olarak da piyasada bilinip organizasyon ve partilerin aranılan ismi olmak istemeleri aranjörleri kendi albümlerini çıkartmaya yöneltti. Bugüne kadar destek oldukları şarkıcıların da desteklerini alarak yeni veya eski şarkılarla kendi solo albümlerini birbiri ardına çıkarttılar. Gelin kim ne yaptı bakalım : Ozan Doğulu : Aranjörlerin daha kendi albümleri yokken, belki bu işi akıllarının bir köşesinde düşünüp cesaret edemezken ilk adımı atan Ozan Doğulu oldu. 1 sene arayla 130 Bpm ve 130 Bpm Allegro isimli albümlerini çıkarttı. İlk albümünde kendisine Sezen Aksu, Tarkan, Kenan Doğulu, Sıla, Ferhat Göçer, Ajda Pekkan, Mustafa Ceceli, Ziynet Sali gibi güçlü isimler eşlik etti. Özellikle albümün çıkış çalışması Alain Delon, Sıla tarafından seslendirilen yeni bir hitti ve iddialı arenjesiyle senenin büyük hitlerinden oldu. Hemen bir yıl sonra 130Bpm Allegro albümünde ise Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Kenan Doğulu,Yalın, Atiye, Teoman, Ziynet Sali, Murat Boz , Sibel Can ve Okan Bayülgen yer aldı. Aşkistan hiti Atiye yorumuyla haftalarca liste başında yer aldı. Ozan Doğulu daha önce başka isimlerden duyduğumuz şarkıları günümüz popüler şarkıcılarına söyletme zekasıyla kendi ismiyle özdeşleşen kült şarkıları da yine aynı isimlere farklı bir müzik altyapısıyla sunma becerisini birleştirdi ve diğer aranjörlere hakkını teslim etmeleri gereken bir kapı açmış oldu. İskender Paydaş : Zamansız Şarkılar isimli albümünde, Teoman, Atiye&Mirkelam, Mustafa Ceceli, Kerim Tekin&İren Candar, Kenan Doğulu, Özgün gibi isimlere yer verdi. Albümün ilk klibi eski bir Kayahan şarkısının Mustafa Ceceli ile yeniden hayat bulan Sensiz Olmaz’a çekildi. Bu çok doğru bir karardı çünkü bu şarkıya yeni aranjesi çok yakışmıştı. Albüm kapağında da Sensiz Olmaz yeni bir şarkıymış gibi lanse edilmesiydi çok daha iyi olacaktı. Albümü kurtaran bir diğer şarkı da Kenan Doğulu’nun söylediği Doktor isimli şarkıydı. Zamansız Şarkılar albümü maalesef bu iki şarkıdan öteye gidemedi, büyük bir başarıya imza atamadı. Erdem Kınay: Proje isimli albümüyle merhaba diye Erdem Kınay bu albümde, Demet Akalın, Işın Karaca, Aynur Aydın, Burak Kut, Serdar Ortaç, Emina Sandal, Ege Çubukçu gibi ünlü isimlerle çalıştı. Şüphesiz albümün en iddialı parçası çıkış şarkısı da olan bir Demet Akalın yorumu Rota oldu. Albüm ilkbahar başında çıkmasına rağmen Rota 2012 yazının en büyük hitlerinden biri olmayı başardı. Işın Karaca nın seslendirdiği Yatıya Gelsin de gayet dinamik ve yaza yakışan bir şarkı olmasına rağmen albümün ikinci klibi Aynur Aydın’ın seslendirdiği İşporta isimli şarkıya geldi. Albüm genel itibariyle bence başarılı bir çalışmaydı. Tek gözüme batan Erdem Kınay’ın Rota klibinde Ozan Doğulu benzeri dans hareketleriydi. Bence daha yaratıcı olabilirdi. Volga Tamöz: “Tam 90’dan” adını verdiği albümünde 90’lı yılların popüler isimleriyle çalıştı Volga Tamöz. Ferda Anıl Yarkın, Demet Sağıroğlu, İzel, Mustafa Sandal, Serdar Ortaç, Burak Kut, Metin Arolat, Yonca Evcimik, Mansur Ark , Tayfun ve Sibel Alaş. Bu isimler bu albümde 90’lı yıllarda kendileriyle meşhur olmuş şarkıları tekrar yorumladı. Bence çok da gerekli bir hareket değildi. Birbirlerinin şarkılarını yeni düzenlemeleriyle söyleseler albüm daha iddialı bir hale gelebilirdi. Ozan Çolakoğlu:
Bu türr aranje projeleri içinde belki de en iddialısı Ozan Çolakoğlu’nkiydi. 01 adını verdiği bu albüm 2012 yazının bir çok hitini birden çıkardı. Tarkan, “Aşk Gitti Bizden”, Ajda Pekkan “Ben Yanmışım” , Gülşen “Seyredursun Aşk” albümün aynı anda patlayan hitleri oldu. Sertab Erener, Yalın, Göksel, Ferman Akgül ve Sezen Aksu’nun yer aldığı albümün çoğunu yeni şarkılar oluşturdu. Sezen Aksu’nun seslendirdiği ”Gizli Aşk” da adından bayağı bir sözettirdi. Ozan Çolakoğlu, zaten çalışmaya aşina isimlerin bu albümdeki yeni şarkılarında yine harikalar yaratmış oldu.

12 Nisan 2012

Aşk En Büyüktür Her Zaman














Türk Pop Müziğinin buğulu sesi İzel , 9. Solo albümü ile yine bizlerle...
En son 2007 yılında çıkarttığı “Işıklı Yol” albümünde sonra 2010 yılında bir proje albüm olan “Jazz Nağme” yi biz müzikseverlerle buluşturmuştu.

Biz İzel’den bu 5 yıl süresince yeni şarkılar duymamıştık.

Bu kadar uzun bir aradan sonra açıkçası nasıl şarkılar gelecek diye çok merak ediyordum. Çünkü İzel’in 90’lı yıllardaki haklı başarısının 2000’lerin başına geldiğimizde zirveye ulaştırması ve daha sonra yerli müzik ekonomisinin yaşadığı toplu resesyondan O’nun da payını almasıyla müzikal kariyerinin biraz geriye düşüşüne üzülenlerin en başında gelmiştim.

O elbette bu sürede boş durmadı, içinde bir çok hiti barındıran “Bir Dilek Tut” ve “Işıklı Yol” gibi iki güzel albüm çıkarttı ama doğrusunu söylemek gerekirse “Bir Küçük Aşk” ve “Bebek” albümlerinin popüleritesine maalesef ulaşamadı.

O yüzden yeni albümün hakikaten sağlam ve İzel’in 2010’larda tekrar hareketlenen müzik piyasasından kopmadığını göstermesi gerekiyordu. Bunun içinde farklı, alışılagelmedik , ezberbozan bir çıkışı olması şarttı.

Ve nitekim öyle oldu, İzel “Drakula” oldu !

“Aşk En Büyüktür Her Zaman” albümü İzel’in 9. Solo albümü...

Albümün ilk dikkat çekici özelliği şarkıların aranjeleri. Aranjeler inanılmaz başarılı. İzel , Berlin’deki Hansa, Nhow ve Homeru Stüdyolarında boşuna ter dökmemiş. Albümde “İyi Ki Doğdun” şarkısının müziği hariç tüm şarkıların söz ve müziği Alper Narman ve Onur Özdemir’e, bütün aranjeler ise Avrupa’da bir çok ünlü yapıma imzasını atmış olan, ödüllü aranjör Bülent Aris’e ait.

Albümün çıkış şarkısı “Drakula” . Ne yalan söyleyeyim Drakulayı ilk dinledim şok oldum. İzel’e o sözleri ilk başta yakıştıramadım. İzel’in 2.albümü olan “Emanet” teki “Geyik Çıkabilir” şarkısına verilen tepkiyi unutup yine aynı hataya düştüm . Ne İzel’e bir şey söyleyebildim ne şarkının sahipleri Alper’e ve Onur’a. Ama bu şok sadece 1 gün sürdü. Şarkıyı dinledikçe gerçekten sevdim. Aranjesine zaten en başından hiç bir sözüm yoktu.

İzel aslında zor olanı yapmıştı ve çok akıllı davranmıştı. 5 yıl sonra dönüyordu ve içinde 12 tane şahane şarkı olan albümü için dikkatleri çekmesi gerekiyordu, bu albüm dinleyiciyle buluşmadan boşa gidemezdi. Drakula bu noktada anahtar ötesi bir çilingir vazifesi gördü.

Drakula eğlenceli olmasının ötesinde satır altlarında bir kadının aşkta yaşayabileceği acıları da içeriyor. Ben yine de Drakula’ya çok takılmadan albümü temizinden 3 kere peşpeşe dinleyin derim. 4. Dinleyişiniz inanın çok farklı olacak.
Albümün 2. dikkat çeken parçası “Düşer O” .Tam bir slow hit.

“Amerika” , “Rezil”, “İmdat”, “Yaz Geldi” baharda, yazda sizi kıpır kıpır ettirecek albümün güzel hareketlileri. Ben özellikle “İmdat” ı çok sevdim. Sözleri “Ya Rab / Hepimize Yardım / Sonumuza hayır/ Nefsimize akıl lazım” şeklinde. Rezil ise muhtemelen yazın hiti olacak ve kliplenmesi de zorunlu olacak bir şarkı. Kluplerde çalınması en muhtemel olanlardan. Ve Amerika... Bence çok büyük bir hit olmasa bile “Kuşlar yesin yalanlarını...” nakaratıyla dillere düşeceği aşikar.
Albümün lokomotiflerinden “Oh Olsun” ve “Göz Göre Göre” ayrıca dikkat çekici. Göz Göre Göre, “Hoşcakal dedim ama boşta kal diye bir dilek tuttum” sözüyle şarkının samimiyetini size direkt olarak geçiriyor.

“Aşk En Büyüktür Her Zaman”’ın slow şarkılarını daha bir çok sevdim. Öyle eserler var ki sizi alıyor sizden öteye sürüklüyor. En favori slow’um “Solmuş Gül Kasabası”. Sözlerine baksanıza : “Aşk bitti /Batmış geminin malları diyorlar bize sevgilim nerdesin? /Kafir kenafir onlar güzelim /Sen kafana takma göm onu koynuma”

Diğer slowlara gelince;

İzel, Hicran şarkısında “Hicranı sevdiysem bundan kime” diyor... Nefis..

“Bir telaş, hep başa bela, halbuki bu aşk rüya gibi olsa” sözleriyle İlk Yara belki de albümün en naifi.

Hele “İyi ki Doğdun”.. Bir adaptasyon şarkı olmasına rağmen albüm bütünlüğünü hiç bozmuyor. “Bir geldin , hoşgeldin / binbir oldum birken ben /.../ Güneş misin ay mısın / İyi ki doğmuşsun sen”

Sonuç olarak bu albüm Türk Pop Müzik arşivinde haklı bir yer edinecek. 12 de 12 güzellikte şarkılara sahip bir albüm. Ve sanki bu şarkıları iyi ki de İzel söylemiş. Onun sesiyle inanılmaz özdeşleşmiş her bir şarkı.

İzel,

Bir geldin , hoşgeldin ...

10 Nisan 2012

Kral Tv 18. Video Müzik Ödülleri Tahminlerim



18. Kral TV Video Müzik Ödülleri için benim oylarım bu yönde, bakalım 13 kategoriden kaçını tutturabileceğim ? :)

En İyi Albüm : Ajda Pekkan / Farkın Bu

En İyi Şarkı: Ajda Pekkan / Yakar Geçerim

En İyi Kadın Sanatçı : Ajda Pekkan

En İyi Erkek Sanatçı: Murat Boz

En İyi Grup: Model

En İyi Düet : Atma / Hande Yener & Sinan Akcil

En İyi Çıkış: Halil Sezai

En İyi Proje : Nilüfer / 12 Düet

En İyi Klip: Sinan Tunçay / Sevil Kaynak - Vay / Sezen Aksu

En İyi Remix: Burak Yeter / Yakar Geçerim/ Ajda Pekkan

En İyi Dizi Müziği: Muhteşem Yüzyıl / Fahir Atakoğlu – Soner Akalın –

A.Ateş

En İyi Film Müziği : Aşk Tesadüfleri Sever / Mehmet Günsür & TNK

En İyi Enstrümantel Albüm: Erkan Oğur / Anatolian Blues

2 Nisan 2012

Twitter'ın Altın Çağı



Yeniden merhaba,

Uzun bir kışın ardından ben de kış uykusundan uyanıp bloguma daha çok zaman ayırmaya karar verdim ve bu süreçte Twitter altın çağına geçiş yaptı.
Sizlerde farkındasınızdır Twitter şu dönem altın çağını yaşıyor. Benim Twitter hesabımı açalı tam 2,5 yıl oldu.

2,5 yıl öncesiyle bugun gelinen nokta arasında dağlar kadar fark var.

Türkiye’de Twitter’ın yıldızı ilk olarak ünlü oyuncu ve şarkıcıların kullanımı ile parladı. Bu alan şarkıcı ve oyuncular için çalışmalarını duyurma açısından çok önemliydi. Twitter zamanla ünlü isimlerin online basın açıklaması merkezine bile dönüştü .

Şimdi bu alana yeni üyeler de eklendi.

Şu anda piyasada var olmak isteyen bütün markaların artık bir Twitter hesabı olmak zorunda. Bu hesapla bu markalar takipçilerine kampanyalarını, ürünlerini kolayca duyurabiliyor.

Hatta bazı markalar bu hesaplara takipçi çekebilmek için çeşitli yarışmalarla takipçilerine çeşitli ödüller vermeye başladılar bile !

Yine dikkatinizi çekmiştir yerli dizilerde bir hashtag modası hakim. Her bölüm bir konu dizide hashtag (#) ile belirtiliyor ve bu hashtagler vasıtasıyla insanların yorumları alınıp bu konunun TT (Trend Topic) olması amaçlanıyor, böylece dizinin reytingi de sosyal medyada ölçülmüş oluyor. Yani bir diziyle ilgili sizin yaptığınız her bir hashtag li yorum dizinin o akşamki sosyal medya reyting kaderini belirliyor.
Sosyal medyanın gücünü çok önceden hisseden PR ajansları da sosyal medya üzerinde yoğunlaşmış durumda hatta sadece sosyal medya üzerine çalışan ajanslar bile var artık.

Eğer üreticiyseniz ve bir marka sahibiyseniz markanızın Twitter hesabını mutlaka oluşturun. Takipçi sayınızı nasıl arttırırsınız, ürünlerinizi tüketiciye nasıl tanıtırsınız bunun üzerine biraz kafa yorun.
Yok eğer sadece tüketiciyseniz beğendiğiniz markaların Twitter hesaplarını mutlaka takibe alın. Böylelikle yeni ürünlerden, indirimlerdeni, kampanyalardan haberdar olur hatta bazı sürpriz hediyeler kazanabilirsiniz.
Diziler ve TV programları konusunda da mutlaka # ile yorumunuzu belirtip Sosyal Medya reytinglerine katkıda bulunun derim.

Türkiye’de Twitter asıl şimdi başladı, Twitter’ın tadı şimdi çıkacak.

İnanın bana, güvenin bana !

29 Eylül 2011

Çok Yaşa











Türk toplumu olarak birisi hapşırınca ona “Çok yaşa” deriz. Bu durum batıl inançtan öte bir kibarlık olarak görülür toplumda. Nedense yolda, sinemada, tiyatroda, ofiste birbirine kibarlık konusunda hiç de cömert olmayan milletimiz iş hapşırmaya gelince birden kibarlaşıp “çok yaşa “ temennisini her nerde, nasıl bir ortamda olursa olsun iletir.

Okullarda, kurslarda, seminerlerde tam sunumun veya dersin en önemli yerinde biri hapşırır. İnsanlık hali , şimdi kimseyi hapşırdı diye suçlayamayız ama o peşi sıra gelen “Çok Yaşa” lar yok mu... O kişinin yakın çevresindeki herkes mutlaka “Çok Yaşa” der, o sunumun o anının içine eder. Tanısın tanımasın, samimi olsun olmasın, “Çok Yaşa “ demeyini dövüyorlar sanki. Sonra da zaruri olarak cevaplanan “Sen de Gör” ler, “Hepberaber” ler...

Zaten birbirini tanımayan veya az muhabbeti olan insanların birbirine “Çok Yaşa” , “Sen de Gör “ demesi çok saçma. Hayatımda önemli bir yeri olmayan bu insanı bir daha nerden nasıl görecem acaba?

“Çok Yaşa” zamanla kuvvetle muhtemel, bilmiş orta yaş teyzelerin bilmiş katkılarıyla “İyi Yaşa” ya dönüşmüştür. “Ay yok ben çok yaşamayayım, çekerek yaşamaktansa iyi yaşaşayım” temennisi yatar bu “İyi Yaşa” nın ardında. Yeni trendimiz artık son zamanlarda “İyi Yaşa” olmuştur.
Kibarız ya , bir toplantıda veya eğitimde hapşırdığımız zaman mutlaka birisi en bilmiş ses tonuyla “İyi Yaşa” der. Nasıl karşılık vereceğinizi de bilemezsiniz : “Ya ben bunu tanımıyorum da ne desem acaba, sağol ? hep beraber ? kem küm...”

Bir de yeni trendlerden biri “Hapşırığını tutma !” Yahu biliyorum kaç kere yazıldı , çizildi, doktorlar tarafından onaylandı, hapşırığı tutmanın bazen ölümle bile sonuçlandığı görüldü. Ama sessiz bir ortamda “Çok Yaşa” lar gelmesin diye sessiz sessiz hapşırmak zorundayım. Ha bu sefer de ortamda benim sessiz hapşırdığımı duyan bir sivri hemen atlar:
“Aaaa hapşırığını tutmaa çok zararlı baak!”
“Yok yaa, ben bilmiyodum!”

Benim açımdan bu durum böyledir. Özellikle ofis gibi, eğtimi gibi seminer gibi hatta cenaze gibi sükutun korunduğu yerlerde hapşırarak ortama rahatsızlık vermekten öte gelecek olan “Çok Yaşa”, “İyi Yaşa” silsilelerinden ötürü zinhar hapşırmak istemem.
Ama biz çok kibarız ya, mutlaka iyi dileklerimizi karşımızdakine ortamın sessizliğini ve dikkatini bozmak pahasına iletmek isteriz. Sanki ben hapşırınca bana “Çok Yaşa” denmezse oracıkta ölüverecem. İşte batıl inanç!
Mümkünse bana kimse bana hapşırınca “Çok Yaşa” demesin kardeşim! Sahte “Sen de Gör” lerle o anki konsantremi bozarak kimseyle zorunlu olarak böyle bir diyaloga girmek istemiyorum. Ben de çok zorda kalmadıkça ben kimseye hapşırınca “Çok Yaşa” demiyorum çünkü bunu bir kibarlık , bir görgü olarak görmüyorum. Benim kibarlığım ve görgüm başka alanlarda zaten kendini gösteriyor zaten.

Ha bu arada şu sıralarda bir giyim markasının Kıvanç Tatlıtuğ’u oynattığı reklamlardaki hapşırma sahnesi ve peşine gelen Kıvanç’ın “Çok Sev” repliği var ki o ayrıca beni benden alıyor! Çok gereksiz ve o denli saçma. Hatta itici ! Ama Türk halkının “Çok Yaşa” lara olan zaafını ve bağımlılığını çok iyi bilen reklam dehaları bu durumu kullanarak reklamdan ve markadan çok iyi bahsedilmesini sağlıyor.

Cidden tebrik edilesi !

23 Ağustos 2011

Albüm













Bir müzik albümü hakikaten binbir emekle çıkıyor.

Albüme hangi şarkıların gireceğinin seçiminden şarkıların okumalarına kadar, albüm fotoğraflarından şarkıların sıralamasına ve albüm dizaynına kadar onlarca kişinin parmak izi değiyor o albümün her bir yanına.

Bu noktadan bakınca işte bu süreci çok “önemsiyorum”. Bu işinin hakkını vererek yapanlar ile sallabaş yapanların farkı zaten albümü elinize aldığınızda kendini hissettiriyor, dinledikçe belirginleşiyor.

Yeni çıkmış bir albümünün alıcısıyla ilk buluştuğu zamanda önyüz şüphesiz çok etkili oluyor. Ve inanın bana o albüm, şarkılarıyla olduğu kapağıyla hatırlanıyor.

Bir Sertab Erener “Lal” denince Sertab’ın güllerle süslü o naif bakışlı kırmızı albüm kapağı akla geliyor. Aynı şekilde Sezen Aksu “Deli Kızın Türküsü” deyince de çimenler üzerinde bir evin önünde ayakta duran Sezen benzeri küçük kız figürü... Candan Erçetin’in Elbettesi de, koyu yeşil bir arka fonda kırmızı bir sedirde iki elleri yanda siyah elbisesi ve kızıl saçlarıyla olanca asaletiyle oturan Candan fotoğrafıyla hala mim gibi akıllarda.

Kötü albüm kapağı da tabi ki ters etki uyandırabiliyor. Geçen gün bir müzikmarkette dolaşırken “Aaa burası erotik film mi satmaya başlamış” diye düşünmemi sağlayanTuğba Ekinci’nin 100 Derece single ı da buna bir örnek.

Albüm kapağındaki başarı içindeki şarkılarla da birleşti mi o albüm tadından yenmiyor ve arşivinizin bir elemanı oluveriyor.

Albüm kapaklarının başarısı yıllar sonra akıllarda kalarak ölçülebilirken şarkıların başarısı da yine yıllara meydan okuyuşuyla ölçülebiliyor.

Bir şarkı şarkıcısının 10 yıl sonraki konserinde o şarkıcının yeni çıkan albümlerine rağmen hala repertuarında yer bulabiliyorsa başarısını zaten kanıtlamış, hak ettiği değeri bulmuş oluyor.

Zaman her başarıyı tüm çıplaklığıyla gösteriyor.

10 Ağustos 2011

CİM












Özel isimlerin sonuna eklenen -cığım , -ciğim, -cuğum, -cüğüm isimlere sevgi/ilgi yükler.

Bu ekler bu şekilde yazılır ama söylemde -cım, -cim, -cum ve -cüm e dönüşür.

Sevimlilik ve sevgi ifadesi gibi görünse de farkında olmadığımız bazı gerçekleri tokat gibi yüzümüze çarpar bu ekler ;

En başta mesafe ifadesidir: “Ali naber?” ile “Alicim naber?” arasındaki mesafe kilometreler ile ölçülmez. Ali olmak ile Alicim olmak karşınızdaki insan nezdinde elbette farklıdır. Sizi gerçekten seven ,size değer verenler için “Alicim” sinizdir, size daha uzak olanlar için “Ali”. Net !

Kızgınlığı karşıya iletme aracıdır : Bir arkadaşınız için yıllarca “Alicim” sinizdir, farkında olmadan veya yanlış bir anlaşmadan ötürü bir anda “Ali” olursunuz . Karşı taraf sormadan sorgulamadan yıllar önce o koyduğu ”- cim” ekini anında alıverir. Böyle durumlarda cim ekini koymak zaman alırken kaldırmak ise şipşaktır.

Ayrıca kızgınlığı karşıya iletme aracıdır : Bu sefer kızan taraf adınızın sonunda bir “-cim” ekleyiverir. Ofisinizde veya sosyal ortamda daha hayatta size “Alicim” dememiş birini kızdırdığınız an “Ama Alicimmmmmm” oluverirsiniz. O m ler vurgulu vurguludur, bastırıla bastırıla söylenir. Bu noktada da “-cim” eki yapmacıklık mevzusuna kurban gider. Siz onun “Aliciği” misinizdir? Hayır, normalde size böyle der mi ? Hayır . Peki kızınca neden der? Meçhul! Ama bariz olan tek şey var ortada iyiniyet yoktur!

Değişen durumlar: O anın getirdiği duruma göre yine bir anda “Alicim” olursunuz. Mesela birine hediye verdiğinizde, ona iltifat ettiğinizde birinin işini kolaylaştırdığınızda, birinin çıkarını törpülediğinizde. .. İşte bu Alicim kelebek gibidir. Çok kısa sürer. O an için “Alicim” sinizdir sonra hemen Aliliğe geri dönersiniz. Hayat böyledir...

TAVSİYE: Biraz dikkat ettiğimizde bazı “cim” ler ışıl ışıl, parlak ve hakikidir. Zaten kimden ne maksatla geldiği o kişiden ötürü bellidir. Ama bazı “cim” ler ise lafta aynı özde sahtedir. Rengine baktığınızda mat olduğunu anlarsınız.
Bu durumlar böyledir, aman sahtelere kanmayın derim !